top of page

KURAK OVA VE KAPKARA GERÇEKLER

  • gulsenyilmaz944
  • 5 Eyl
  • 2 dakikada okunur

Geçtiğimiz hafta ufak bir tatil için Batı Karadeniz’e gitme fırsatımız oldu.

Yolculuğumuz araba ile olduğu için yol boyu da bol bol gözlem yapma fırsatı bulduk.

Konya’nın artık bir susuzluk gerçeği olduğunu söylememize gerek yok sanırım fakat bu gerçekle halen tam manasıyla yüzleşebilmiş değiliz.

Konya sınırlarını çıkana kadar ki süreçte o kadar çok mısır tarlası gördük ki insan ister istemez düşünüyor; bu kadar yoğun su tüketen bir ürün, böylesine kuraklaşan bir coğrafyada neden hâlâ bu kadar çok ekiliyor?

Sanki su sıkıntısı hiç yokmuş gibi, yeraltı sularını hoyratça tüketen, toprağı da giderek yorulmaya mahkum eden mısır gibi mahsullerin şehrimizde yetiştirilmesini cidden aklım almıyor.

Şunu artık çiftçisinden memuruna hepimizin biliyor olması lazım. Şeker pancarı gibi mısır gibi ürünler sulak yerlerde yetiştirilmeli.

Yeraltı suyu hızla tükenen, obrukları her geçen gün artan, gölleri birer birer çekilen ve bu yaz mevsimini sondaj suyuyla bitirmeye çalışan bir şehir için artık bir ekim planı da yapılmalı öyle değil mi? 

Elbette bunun için çok geç kalındı ama hiç başlamamaktan iyidir.

Geç de olsa alınacak kararlar belki gelecek nesiller için bir nefes olabilir. Çünkü bu gidişle birkaç yıl sonra Konya Ovası’nda tarımdan söz edebilmek bile hayal olacak.

Bugün Konya için ve belki de Konya benzerindeki diğer şehirlerimiz için masaya yatırılması gereken en önemli konu, suyu en az tüketen ürün desenine geçiş olmalı…

Tarım politikalarının artık buna göre şekillendirilmesi ve bir taraftan da çiftçinin yalnız bırakılmaması gerekiyor.

Yani sadece, “şunu ekmeyin” demekle olmuyor; çiftçiye alternatif ürünler, yeni destekleme modelleri, su tasarrufunu sağlayacak modern sulama teknikleri sunulmalı. 

Aksi halde çiftçi de haklı olarak, geçimini sağlayacak tek bildiği üründen vazgeçmek istemiyor. Ve fatura giderek ağırlaşıyor.

*****

Yol boyunca dikkatimizi çeken bir diğer mesele de anız yakılmasıydı. Bazı çiftçilerimiz demek ki hala tarla temizlemenin anız yakmaktan geçtiğini düşünüyor.

Son yıllarda en büyük sınavı yangın olan bir ülkede fütursuzca anız yakmak, doğrusu akıl alır gibi değil.

Üstelik anız yakmak sadece bir yangın tehlikesi barındırmıyor. Toprağın bereketini yok ediyor, canlı ekosistemini resmen katlediyor ve en önemlisi nefes kaynağımız havayı kirletiyor.

Tarımda suyu hoyratça tüketen ürün deseninin değişmesi gerektiği kadar, bu çağdışı alışkanlıkların da artık kesin bir şekilde son bulması gerekiyor.

*****

Gezimiz esnasında Karabük sınırlarında gördüğümüz bir manzara ise bizi daha derinden yaraladı. Geçtiğimiz haftalarda yanmış olan koca bir orman öylece karşımızda duruyordu.

Kapkara bir alan, simsiyah gövdeleriyle ayakta durmaya çalışan birkaç ağaç… Gerçekten iç acıtıcı…

Bu alanın biraz ilerisindeyse yeni çıkmış bir yangının etrafına toplanan köylüler gördük. Rüzgarın da etkisiyle alevler öyle bir saldırıyordu ki… Tarifi imkansız bir çaresizlik…

Köylüler itfaiyeyi aramışlar, zaten bir on dakika içerisinde bölgeye itfaiye ekipleri de hemen geldi. Umarım orası da kısa sürede söndürülmüştür.

Yeşilin yerini kaplayıveren o koca kara örtü ve gördüğümüz alevler aslında hepimizin umarsızlığın bir belgesi gibiydi.

Aslında tüm bu gördüklerim ve yazmaya çalıştıklarım birer uyarı mesajı…

Son bir çağrı…

Ne zaman duyulur bilinmez…


*Bu yazı Konya Sürmanşet Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

 
 
 

Yorumlar


Bize Ulaşın

Lütfen aşağıdaki formu doldurun, en kısa sürede sizinle iletişime geçeceğiz. 

Teşekkürler!

Gelişmeler İçin Abone Olun

Abone olun, son gelişmeleri ve yaklaşan etkinlikleri kaçırmayın.

Teşekkürler!

*Bu siteden Konya Sürmanşet Gazetesi'nde yayımlanan yazılarım bulunmaktadır.

© 2035, Ses Projesi. Wix.com ile oluşturuldu. 

bottom of page